24 Ocak 2010 Pazar

Her yerde kar var...

Sonunda beklenen kar geldi.
Kimine huzur verdi , kimine çile çektirdi...
Fotoğrafları çekerken benim de parmaklarım dondu!!
Ama herşeye değdi , bu soğukta gezen birkaç deliden biri olmak güzeldi :))











21 Ocak 2010 Perşembe

Kredi Kartı-Vak'a aaa!!!



Devlet Tiyatroları Ocak ayı broşüründe görüp adına kandım ve bu akşam işyerinde ki arkadaşlarımı da peşime takarak gittim. Broşürde konusu hakkında hiç detay bilgi yer almadığı için zaten bir takım tereddütlerim vardı. Son gün internetten okuduğum yorumla bu tereddütlerim üst seviyelere tırmandı ama hiç bir zaman başkalarının yorumları ile hareket etmediğim için kararlı bir şekilde oyuna gittim. Ve okuduklarımı bir bir oyunda yaşadım :))

Öncelikle oyun neden yazılmış anlamadım , böyle usta bir oyuncu (Uğur Polat) neden bu oyunda heder edilmiş onu da anlamadım... Oyun tek kişilikti diyebiliriz sadece oyunu biraz renklendirsin d,ye ilk bölümde ,Yönetmen Cüneyt Çalışkur kızı Çağla Çalışkur'a ufak bir rol vermiş .Aslında iyi de etmiş , en azından onun güzel sesinden birkaç şarkı dinlemiş olduk. Oyun tek perde ama 2 bölümden oluşuyor , oyunun ilk bölümü "Kredi Kartı", ikinci bölümü ise "Vak'a aaa " yı konu alıyor ikisini birleştirince oluyor sana "Kredi Kartı Vak'a aaaa" :)) İki bölüm arasında doğru düzgün bir ilişki bile yok.

Çok üzgünüm ama Uğur Polat bile oyunu kurtaramamış :(((

Ama tabiki siz de benim gibi yorumlarıma aldırmadan gitmek istiyorsanız oyuna gidin , seyirciler arasında çok eğlenenler de vardı, yani herkes benimle aynı görüşte değildi :)

19 Ocak 2010 Salı

Anadolu Yakası tutkunu olarak hep Anadolu Kavağı ve Anadolu Fenerinden bahsedip durdum. Şimdi artık sıra geldi Avrupa Yakasının Kavağına ve Fenerine yani "Rumeli" ye ... 2 hafta önce aldık sırtımıza fotoğraf makinamızı ,vurduk kendimizi Avrupa yakasına. Önce karnımızı doyurmak için Rumeli Hisarında ki "Kale" ye gidip enfes bir köy kahvaltısı ettik. Henüz Kale'ye gitmemiş olanlarınız varsa mutlaka bir haftasonu denemenizi öneririm ama çok geç gitmemekte fayda var çünkü asıl mekanı oldukça ufak yer bulmakta zorlanabilirsiniz.

Karnımız doyduktan sonra istikamet Rumeli Kavağı.
Arabası olmayanlar için sanırım Sarıyer'den dolmuş/ring ve otobüsler mevcut gibi , birkaç defa yolda karşılaştığımız için sanırım diyorum çünkü asıl kalkış noktalarını tam bilemiyorum:( Meydana vardığımızda beklediğimden çok daha farklı bir yerle karşılaşıyorum. Burası AnadoluKavağına nazaran daha büyük bir yerleşim yeri ama bir okadar da bakımsız, sanki tüm evler kuvvetli bir rüzgarda denize karışacak gibi öylece duruyor. Belki yazın daha keyifli bir havaya bürünüyordur bilemiyorum ama kışın biraz ürkütücü ve hüzünlü geldi bana... Arabamızı meydanda ki balıkçıların olduğu yere bıraktık ve birkaç kare fotoğraf çekebilmek için deniz kenarında dolaştık. Her balıkçıda Kalkan görünce dönüşte kalkan yeme umuduyla fiyatını sorduk , sorduk ve cevabımızı aldık ,kilosu 150 TL miş!!! Sağolun biz almayalım alanada mani olmayalım diyerek oradan ayrıldık :D

Fenere doğru giderken yolda gördüğümüz "Garipçe" tabelası bizde bir merak uyandırdı ve sapmadan edemedik. İyiki de sapmışız Garipçe çok sevimli bir balıkçı köyü, ufacık bir yer. Meydanda erişte,peynir, kekik,vs.. satan teyzeler var. Bir anda İstanbul'un havasından çıkıveriyorsunuz. brkaç kare fotoğraf aldıktan sonra güzel bir havada erkenden gidip denizin kıyısında ki balıkçı da kahvaltı etmek yada güneş batarken gidip balık yemek için tekrar geleceğimizi söyleyerek oradan da ayrıldık. Ve sonunda Rumeli Fenerine ulaştık. Burayı çok sevdik fotoğraf için çok fazla malzeme vardı , nereyi neyi çekeceğimizi bilemedik...
İşte gözüme çarpan kareler ...






Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz

Geçtiğimiz haftada yine İstanbul Şehir Tiyatroları oyuncuları tarafından sahnelenen ,yaklaşık 50 yıl önce Aziz Nesin tarafından yazılan ve Kenan Işık tarafından yönetilen "Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz" müzikaline gittik.
Bu defa malesef beklediğimi bulamadım :( Öncelikle oyun Kağıthane sahnesinde oynandı , o sahneye özgü müydü bilemiyorum ama ses düzeni kötüydü, şarkı söylerlerken ne dediklerini anlamak için dikkat kesilmeme rağmen çoğunu anlayamadım. Danslarında pek başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim :( Aslında işlenmek istenen konu çok güzel ama malesef gereğinden fazla uzatılmış , 3 saat. Bence ya oyunu biraz kısaltabilirlerdi yada biraz daha akıcı kılabilmek adına müzik ve dansları daha dinamik hale getirebilirlerdi. 2.perde de sanki oyuncuların bile yüzünden sıkıldıklarını görebiliyordum. Oyunda özellikle Ezgim Kılınç'ın performansını beğendim.
Bu defa bir değişiklik yapıp seyircileri de eleştirmek istiyorum. Hayatımda bu kadar kötü bir tiyatro izleyicisi ile birarada oyun seyretmemiştim. Yüksek sesle sahnede ki oyuncuyu taklit edeni mi ararsınız yoksa sahnede ki repliklere cevap verenleri mi arasınız , hepsi oradaydı....Hatta bir simitçi sahnesinde yanımızda ki "Hanzo"(kusura bakmayın ama daha kibar bir kelime kullanmak içimden gelmedi) simitçiye "getir oradan 2 simitte bize " diye 2 defa!! bağırdı. Her tiyatroya gittiğimde dönüp bir bakarım salon nekadar dolmuş diye, nekadar doluysa ben de o kadar mutlu olurum. Ama o gün anladım ki boş koltuklar içi boş seyirciden daha iyiymiş :((

Oyun hakkında bilgiler :

Yazan : Aziz Nesi
Müzik : Timur Selçuk
Yöneten : Kenan Işık
Sahne Tasarımı : Rıfkı Demirelli,Emin Kaplan
Kostüm Tasarımı : Duygu Türkekul
Koreografi : Çiğdem Gürel, Kenan Işık
Işık Tasarımı : Fatih Mehmet Haroğlu

Oyuncular :
Can Doğan, Derya Kurtuluş, Ergün Işıldar, Ezgim Kılınç, Hamit Erentürk, Hasibe Eren,Mehmet Bulduk,Mert TurakMevlüt Demiryay, Murat Güreç, Murat Üzen,Osman Gidişoğlu,Reyhan Karasu, Savaş Barutçu, Şevket Avşar, Tuğrul Arsever, Volkan Ayhan,Yalçın Avşar, Berk Samur, Berna Adıgüzel, Cihan Kurtaran, Doğan Şirin, Göksel Arslan, Nurdan Kalınağa, Okan Patırer, Özge O’Neill, Özgür Efe Özyeşilpınar, Selin Türkmen, Senem Oluz, Tankut Yıldız, Tolga Coşkun, Yasemin Güvenç Yılmaz Alpkıray.

27 Aralık 2009 Pazar

2010'a girmemize sayılı günler kaldı , ehh.. geçen sene aldığım onca övgüden sonra bu sene de yeni yıl kurabiyelerini yapmak farz oldu.Yanlız bu defa sayıyı biraz fazla (3 tepsi kurabiye, 1 tepsi muffin) tutunca epey yorulduğumu itiraf etmeliyim ama sanırım değdi :))Bu sene Royal icing yöntemini deneyecektim ama işin ustalarından aldığım bigiye göre bildiğimiz pudra şekeri ile güzel bir sonuç alamıyormuşuz , riske atmamak için yine beyaz şeker hamurumu aldım. Zaten geçen seneden kalan kırmızı ve yeşil gıda boyalarım duruyordu. Ayrıca bu sene şeker hamurunu kurabiyelere bal ile yapıştırmam gerektiğini öğrendiğim için geçen sene ki gibi hamuru tutturmak için dakikalarca uğraşmadım:D Sanırım işin püf noktalarını bilmediğimden ne kadar unlarsam unlayayım yeni aldığım şeker hamurunun oklavaya ve tezgaha yapışmasını engelleyemedim, bu da çok zamanımı aldı :(( Oysa ki geçen sene ki şeker hamurunda hiç bu sorunu yaiamamıştım. Nedenini bilen varsa lütfen söylesin ???!
İşte kurabiyelerin hikayesi .....
Kurabiye tarifi :
125 gr Tereyağı
2 su bardağı un
1 su bardağı pudra şekeri
1 paket vanilya1 yumurta
1 çay kaşığı kabartma tozu
1 tatlı kaşığı tarçın (1.tepsiye eklemedim siz de ikiye ayırıp tarçın sevmeyenler için tarçınsız yapabilirsiniz)
Kurabiyeler fırına giderken
Beyaz şeker hamuru kırmızı ve yeşil gıda boyası ile bir güzel yoğruldu, oklava ile buluşmayı bekliyor...
Kurabiyelerimiz pişti , soğumayı bekliyor

3 tepsi kurabiye de gözüme az görününce hemen muffinleri devreye soktum

Kırabiyeler hazır sıra kutuyu hazırlamaya geldi ...
yeşil kutuyu ve içinde ki kırmızı saçakları Capitol'de ki hediye paketi satan stand'tan aldım. İçerisinde ki beyaz köpükler ise daha önce internetten aldığım bir ürünün kırılmaması için kutuya konan köpükler(sakla samanı gelir zamanı :D )





Mr. Gingerbread

Veee... Kurabiye sepetimiz hazııırrr.. :)))

;;

Template by:
Free Blog Templates