25 Mayıs 2009 Pazartesi
Bu pazar ,fotoğraf çekimleri için Fener ile Ayvansaray arasında ki Balat'a ufak bir gezi yaptık. Balat eskiden Rumlara,Ermenilere ve İspanyol Musevilerine ev sahipliği yapmış ufacık bir semt. Kilise ve caminin , sinagog ve ayazmanın yanyana görüntülenebileceği yerlerden biri olduğunu düşünüyorum. Daracık sokakları eskiden çok bakımlı olduğunu düşündüğüm üçer katlı cumbalı evlerle dolu , ama malesef artık bakımlı ev sayısı okadar azki...Alışkın olduğum İstanbul semtlerinden en büyük farkı evler arasına gerilmiş iplere asılmış çamaşırlar ve güllerdi. Mahallede ki eski, puslu havayı silmek istercesine heryere ekilmiş güller , çiçekler.Lafı daha fazla uzatmayayım şimdi sözü objektifime takılan fotoğraflara bırakıyorum ...
Etiketler: İstanbul
13 Mayıs 2009 Çarşamba
Geçtiğimiz hafta 2 tane muhteşem etkinliğe katıldım.
1- Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler - Tiyatro
İlki 9 Mayıs'ta Oyun Atölyesinde oynanan "Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler" tiyatro oyunu. Haluk Bilginer herzaman ki gibi çok iyi bir performans sergiledi. Ancak Vahide Gördüm gerçekten çok çok iyiydi. Oyunun konusu da çok iyiydi ancak en güzeli yani benim için bu oyunu güzelin üzerine taşıyan şey oyunculardı. Ayrıca değinmeden edemeyeceğim dekorada bayıldım. Başladığı yıldan beri her sene kapalı gişe oynayan bu oyunu hala göremediyseniz seneye mutlaka elinizi çabuk tutun , benden söylemesi :)
2- ) Maria Pages & Flamenco Republic - Dans gösterisi
İkincisi ise 13 Mayıs'ta CRR 'de sahne alan Maria Pages ve ekibinin MUH-TE-ŞEM!! dans gösterisiydi. Seyrederken kendimi sahneye atmamak için zor tuttum ,elim ayağım durmadı.Güzel dans ettiğini zaten bütün Flamenko tutkunları biliyor ,ama hazırladıkları gösteri de çok başarılıydı. Maria ve ekibini çok ama çooook kıskandım. Tanımayanlarınız için bir gösterisinden ufak bir alıntı ekliyorum.
http://www.youtube.com/watch?v=BdDD9JX-Tyg
Kadın sahnede devleşenlerden:)))
Yaşasın müziğin ve dansın evrensel dili !!!!!
Etiketler: Aktivite
3 Mayıs 2009 Pazar
ilk defa 2007 de gittiğimiz Bozcaada'ya 2008'de de gitmeden edemedik. Ama bu defa arabayla gitmek yerine tura katılmayı tercih ettik. İyiki de öyle yapmışız çünkü çok şeker bir tur grubumuz vardı yol boyunca güldük , yolun nasıl geçtiğini bile anlamadık. Bu gidişimizde Gezievi'nde kaldık. Merkeze yakın ama diğer pansiyon ve otellere göre nisbeten daha uzakta çok şirin bir pansiyon. Zaten yatmadan yatmaya girdiğimiz odalarımızın benim için temiz olması yeterli. 2007 'de kaldığımız Adahan pansiyon ise Merkez'de yine aynı standartlarda bir pansiyondu. Her ikisinde de sahipleri tarafından çok sıcak karşılandık ve misafirmişizcesine ağırlandık.
7-) Yediklerinizin sindiğinden emin olduktan sonra Belediye binasının yanında ki Çınaraltı Çay Kahvesinde sakızlı bir Türk kahvesinin zamanı gelmiş demektir. Eğer kahvenizi "sakızlı" isterseniz kahvenin yanında Captain Black sigara ve kırmızı şarap likörü ikram ediyorlar. ee.. var mı sizden keyiflisi?!!!
8-) Ee..tabi dönmeden önce mutlaka sokaklarında gezmenizi öneririm...9-) Veeee.. son olarak hemen Ada Cafe'nin ön tarafında satılan kasa kasa üzümlerden, domates reçelinden ve sakızlı kurabiyelerinden almadan adayı terketmeyin..
Etiketler: Ege
Biraz ileride bahçesinde ağaçtan evi olan bir çiftlik evi gördük çok ama çok güzeldi.. Yerde bir sürü mantar vardı. Bir tanede mürekkep mantarına rastladık , üstü beyaz masa lambasına benziyor altı siyah elini değdirenin elini simsiyah yapıyormuş. Babam söyledi ve çok az rastlanan bir cinsmiş. Onun resmide annemin makinasında alır almaz onuda ekleyeceğim söz. Diğeri de bildiğimiz mantar aşağıda resmini görebilirsiniz. Bunların dışında ağlaç,kızılcık ve dağ armudu gördük ve babamın sayesinde hepsinin tadına baktık. Batu'nun deyimiyle babam Survivor'a katılsa aç kalmayacak:)) Ne bulursa yedi valla.Eve dönüşte dekor amacı ile yediğimiz ağlaç ve kızılcıklardan topladık.
Burada ki yürüyüşümüzü tamamladıktan sonra hemen girişteki "Mudurnu Büfe" sinde neler varmış diye bakalım dedik. Dağ çileğinden,kızılcıktan yapılmış reçeller,uğut(Tahıl özü marmelatı,Buğday çiminden yapılıyormuş) ,fasulye ,karnı kara fasulye,vs.. satılıyordu. Karnı kara fasulye dikkatimiz çekti börülcenin fasulye ebatlarında olanıymış. Ben ilk defa gördüm hepimiz aldık. (Hatta geçen gün babam pişirmiş nefis birşeydi, ben de bugün suya koydum yarın yapacağım.) Sonra da dönüş yoluna koyulduk. Elimizde ki kitaba göre buraya gelmeden önce Sülüklügöl'ü görmüş olmamız gerekiyordu. Sonra annemle Sülüklügöl'ün Dokurcun köyü içerisinde kalmış olabileceğini düşündük. Dönerken oraya da uğramaya karar verdik. Nitekim yanılmamışız oradaymış. (Yukarıda bahsettiğim,girmeyi düşünüp ama sonra düz gitmeye karar verdiğimiz yol) Neyse bir köylüye yol sorduk tarif etti ,"Uzak mı amca?" dedim yok yakın dedi. Eh bizde inandık.Daracık bir dağ yoluna girdik bazen öyle yerleden geçiyoruz ki karşıdan araba gelse imkanı yok geçemez.Karşıdan araba gelmemesi için dua ederek başladık dağa çıkmaya. Etraf tam bir bitki şöleni envai çeşit bitki var. Şakır şakır yanımızdan akan derenin sesi, yer yer ufak şelaler oluşmuş,harika bir yol. Ama git git bitmiyor ,yolda kötü zaten tangır tungur...Zaten turlar buraya offroad için geliyormuş genelde. Ama aramızda ki fark onlar Toyota ile gelmiyorlar :)) Ehh doğa sevgisi de bir yerden sonra yerini esas görmek istediğin şeye ulaşmanın verdiği sabırsızlığa bırakıyor. Bir süre sonra yolda "su boşaltmak" için durmuş bir gence sorduk "Daha çok var mı göle?" .Çocuk biraz duraksadıktan sonra "Biraz!!" dedi. Eh ...git git bitmez hala. Biryerde içi boş park halinde arabalar gördük. "Bunlar yola devam edememişte buraya mı bırakmış acaba?" dedim. Bizimkiler (Babam ve Nüvit) dalga geçti .Çok geçmedi dalga geçme sırası bana geldi. Araba çamura saplandı. Biraz Nüvit'inde payı var tabi laf aramızda :) Neyse hepimiz indik arabadan Nüvit geri geri diğer arabaların oraya çekti arabayı. Arkamızda ki arabada biz gidemeyince denemedi oda park etti. "Napsak , yürüsek mi ?, acaba çok yol var mı?, buraya kadar gelmişken dönülmez!" vs.. diye karar vermeye çalışırken diğer araba biz deneyeceğiz diyerek çıktılar araba ile. Tam o sırada bir araba yukarıdan iniyordu ,durdurduk ve malum soruyu sorduk :"Daha çok var mı? yürüsek nekadar sürer?". Meğer o araç Milli parkı işletenlerin taksisiymiş diğer yolda kalanları geri götürüyormuş dönüşte sizi alırım dedi. Yürürsek yarım saatte gidermişiz. Bizde boş boş bekleyene kadar yürüyelim yoldan bineriz dedik. Çamura bata çıka başladık yürümeye.Çamur bir garip ayağımı kaldırırken ayakkabımı orada bırakacakmışım gibi hissediyorum ,yapış yapış. Epey yürüdükten sonra Taksi geldi. Yalnız iyiki gelmiş çünkü epeyce daha yol varmış 45dk falan yürürmüşüz biz o yolu.Neyse geldik mi Meşhuuuurr gölümüze.Bu arada burası Milli Park ilan edildiği için giriş ücretliymiş 1 YTL :)
Sülüklü göl denizden 1200 meter yükseklikte bir set gölüymüş. Erezyon sonucu oluşmuş.
Şimdi anladınız mı yukarıda "iyiki Dokurcun'a girmemişiz ilk olarak" dememin nedenini,aç karnına bu dağ başında böyle kalsaydı ne yapardık bilmiyorum.Öyle etrafta yiyecek ağlaç,kızılcık falanda yoktu :)) Neyse soran olursa "Ben set gölü gördüm" diyebiliriz artık... Dönerken acdayip karnımız acıkmıştı. Bari yöreye özgü bir yemek yiyelim dedik. Yolda bir gence sorduk :
- Ben : Buranın nesi meşhur?
- Biri :Keşkek, dedi.( Bayılırım keşkeğe!! )
- Ben :Nerede güzel yapılır?
- Biri :Yapan bir yer yok ,evlerde yaparlar.
- Ben :Peki , en güzel hangi ev yapıyor ?? dedim.
- ?!!!????... Çocuk şaşkın şaşkın suratıma bakarken biz kahkahalarla gülüyorduk :))))
"Biri" ne teşekkür edip uzaklaştık. Annem de tutturdu 500 yıllık ağacı göreceğim diye!! Eh iyi dedik görelim.Onun yerini bulmamızda bir olay ama anlatamayacağım yoruldum. Gittik onu da gördük ,gövdesi kocaman aynı anda 10 insan falan girebiliyormuş.
Ve sonrası da yarı baygın eve dönüşşş..... Çok gezdik,eğlendik ve çok yorulduk:) Süper bir ailem var valla hiç gıkları çıkmadan hatta bazen benden daha enerjik gezdiler onca yeri. Bende onların yaşında inşallah onlar kadar enerjik olabilirim....
Etiketler: İstanbul Çevresi
2 Mayıs 2009 Cumartesi
(Fotoğrafların izinsiz kullanılması yasaktır..)
Etiketler: İstanbul Çevresi